
Yeni bir tatil macerasına hoş geldiniz az sayıdaki hedef kitlem. Bu sene yine Antalya’nın güzide bir beldesinden Alles Inclusive olayından bildiriyoruz.
Bu ne demek bilirsiniz ama ben yine de değineceğim yazının devamında.
Otelimiz –hem öveceğim hem de yereceğim için adı bende saklı- güzelce bir 5 yıldızlı tatil şeysi. Giriş yaparken resepsiyondaki çocuğa “doluluk oranı nedir?” dediğimde %80 dedi ve neden merak ettiğimi sordu. Dedim ki kaçta kalkıp yer tutacağız havuz başında onu merak ediyorum. "Kih kih" etti ve "8’den önce izin vermiyoruz" dedi.
Bu arada rezervasyonumu bir arkadaşım yapmıştı ve nedense Belek Belediyesi olarak girilmiş –torpil yani- çocuklar kendi aralarında mırıldandılar ve hiç beklemeden odamıza yerleştik. Torpilin gücü bu olsa gerek oda neredeyse havuzun içinde.
Neyse ilk gün makul bir şezlonga yerleştik. Oğlan kendini su kaydıraklarına verdi. Ben, hani o bu çocuk bana ne zaman nefes aldıracak diyen ben öyle lönk gibi yalnız kaldım tüm gün. Özledim bile.
Bu arada günün büyük bir çoğunluğu etrafı izlemekle geçiyor. Genelde hep bildiğimiz tatil köyü insanları var ama bonus olarak bu sene çok baskın tipler de var. Ben çok Türklerin yakınlarında ya da onları görebileceğim yerlerde oturmayı tercih ediyorum. Onlarda “action” hiç bitmiyor.
Şeri Şeri LeydilerŞimdi öncelikle, Türk kadınlarını tanıyorum kardeşim. Saçları hangi renk olursa olsun, göbek-popo-göğüs üçgeninden ben buradayım diyorlar. Ben de kendilerinden biri olduğum için göbeğimi gere gere dolaşıyorum. Amaaann hiç de bir şey olmuyormuş.
He bir de bizim hatunların mayo üzerine giydikleri bir tunik-elbise arası bir kombinasyon var ki kendilerini tanımamak imkansız.
Bir de kötü bakışlı bir kitle var bu hatunlar arasında. Sanıyorlar ki kendileri dışındaki tüm dişiler o yakışıklı –göbekli-kıllı-bıyıklı-kel-yamuk bacaklı- eşlerine bakıyorlar. Vatandaşlarımı seviyorum ama güzel bir ırk değiliz be kardeşim. Ne biliyim ya da bakımsızız mı demeliyim?
Burada İngilizler ezici çoğunluk olmasına rağmen bizim memleketin hatunları asık suratları, herkesi küçümseyen ve eleştirel bakışları, eğer yanlarında çocuk yoksa –çocuklular genelde daha ezik oluyör- eşlerinin üzerindeki ezici duruşlarıyla birer leydi. İngilizler halt etmiş diyim ben size. Neyse ben Elizabeth’in 4. kuşaktan akrabalarına iyi tatiller ve önümüzdeki dönemler için de başarılar diliyorum.
Erkek üçlemesiBu sene dikkatimi çeken de genç Türk erkeklerin üçlü gruplar halinde dolaşması. Bunu çıkardıkları gürültüyle ve aşırı davranışlarıyla herkesin dikkatini çeken “Trio de Adana” ile fark ettim. Arkadaşlardan kırık bir Türkçe ile konuşan Hayri ki kendisi tüm animasyonların baş şebeği, dövmeli ve küpeli arkadaşına Sêêrdar diyor. Bu arkadaşlar sabahtan akşama içkiler beleş diyerek içip turist kızları kesiyor.
Geçen kendilerini göremeyip Ramazan münasebetiyle kapanıp gittiler diye düşünürken başka bir Üçlü animasyon dünyasına adım attı. Onlar henüz çok yeni, çok beyaz, çok şaşkınlar. Dilerim diğer ağabeyleri gibi alemlere en kısa zamanda akarlar diye düşünürken Adana Trio’sunu akşamüstü saatlerinde ortaya çıktı. Neyse onlar da turist kızlarımıza hayırlı olsun.
Not: Bu iki ayrı 3’lü grup birleşip Voltran’ı oluşturdular sonra. Kafa tabi ki Hayri’de kaldı.
Ben bu kadar çirkin animatörü bir arada görmedim.Allah günah yazmasın ama öyle. Kavruk, sıska, sevimsiz bir sürü “aşırı” ortalıkta salakca dans ederek dolaşıyor. Geçen sene kaldığım yere bu konuda iltifatlar yağdırmıştım ama bu arkadaşlar ne yazık ki hak etmiyor.
Kavruklardan birinin adı Sinba. Bence ‘Sivilceli sinba’ deselermiş daha iyi olurmuş zira Sinba’nın sırtındaki sivilceleri patlatmak için otelin yarısı “yeni animasyon” diyerek kandırabilir. Ama nedense Can kendisini pek sevdi. Bu arada bu arkadaş havuz kenarında oturan bayanları arkasından suya itiyor. Aynı sululuğu bana yapıp su geçmeyen kıvırcık saçlarını çekeceğim günü bekliyorum.
Diğer bir ana karakter de adının Alex olduğunu söyleyen bir diğer sevimsiz kişilik. Can onu da beğeniyor ama Alex olması imkansız. Dedim ki oğlana ‘oğlum bu abinin adı olsa olsa Abdurrahman olur’. ‘Hayır’ dedi, ‘o Alex’. ‘Peki’ dedim. Yandaki kısa bacakları ve iri poposuyla seksi dans rekortmeni de Michelle’dir kesin.
Bu arada döndüğümüzde hem kendime hem oğlana IQ testi yaptıracağım. Sanırım bu animasyon aleminde hücrelerimiz zarar gördü.
Not: Sinba adındaki arkadaş dün akşam Hint fakirlerinin o çiviler üzerinde durdukları gösteriden yaptı. Sanırım sivilceler patlaşmıştır.
Yer kapmacaGeçen sene böyle olmamıştı. Dediğim gibi ezici çoğunluk Batı Avrupa olmasına rağmen –hani daha uygar, daha iyi- sabah 08.30 itibariyle şezlonglarda yer kalmıyor. He aslında tüm gün havlular güneşleniyor zira kapılan yerlerin sahipleri genelde havuzda olmuyor. Bu nasıl bir mantık bilemedim. Ben de yıllar öncesindeki anılara geri dönüp oğlanı rahatca gözleyebileceğim bir yer bulmak umuduyla 8.20’de elimde havlular dolaşıyorum. Misal, bu sabah havlulardan birini üzerime örtüp uykuya dalacak kadar da yorgun oluyorum.
Bu arada yer tutma durumu restaurantlarda da aynı. Yıllar önce çok yıldızlı bir otelde masalara akşam 18.00’da şarap kadehlerini bırakıp gidenleri görünce şok olmuştum, aynı hesap. Bir toka olsun, bir gözlük, hepsi buraya oturman ha belirtileri. Yakında donunu bırakan olur mu diye merakla bekliyorum ama akşam 19.00 dedin mi her yer full… ve de hatta “full dolu”
Yemece-içmeceYemeklere değinmişken; Can efendi kaydıraklarla arasındaki derin bağdan dolayı beni öğle yemeğinde yalnız bıraktı. Biraz salata aldım, tam çatalı batıracağım domatesin üzerinde bir kurt. Garsonu çağırdım. Doktor bu ne? Dedim. Yüzüme baktı, sonra çatala. Kuurrt dedi. Bu kurt kısmı hani niye şaşırdın gibi söylenecek. İnsan yiycek bunları dedim. Güya mutfağa haber vermek üzere gitti. O anda arıza çıkarmadım ama son vuruşu ayrılırken yapacağım.
Geçen gün de gündüz vakti bardan içecek bir şeyler almak için sıraya girmişken ve küçükten büyüğe tüm turizmciler 3 kuruş aldıkları yabancılara yalakalık ederken barı yakından inceleme şansım oldu. Meşrubatları koydukları bardakları incelemeye başladım, içlerine baktım felan. Çoğunun içinde deniz kumu vardı, geri kalanlar da pisti. “Bu ne bu?” dedim. Aynı yılışık ifade ile, “e sahile götürüyorlar” oldu. “Yıkamıyorsunuz yani” dedim. Yok yıkanıyormuş. İyi niyetli bir düşünceyle kesin üzerlerine sadece su sıkıyorlardır.
Bu arada otelin süper bir hizmeti varmış. Ramazan dolayısıyla Türkleri tek tek aradılar. Hayırlı Ramazanlar diledikten sonra Sahur’da da yemek verdiklerini söylediler. Bunları söyleyen kız arkadaş huşu içinde yumuşak bir ses tonu ile; biliyorsunuz bu akşam sahura kalkıyoruz” dedi. Ben de “yo ben kalkmıyorum, siz kalkabilirsiniz ama” dedim, kapattım.
Ben kendi adıma şu her şey dahil sisteminin kaldırılmasını istiyorum. Ya da yemediklerim içmediklerim genel toplamdan düşülsün.
Bu turist milleti sabaha kadar içip, sabah saat 10 itibariyle votka, viski Allah ne verdiyse sömürüp bu arada da yaşlısı genci güneşin altında malak gibi yatıyor. Bizim Canla toplam tatil süresince yediklerimiz sanırım 5 çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu kadardır.
Zaten yemek kuyruklarında yılıp masamıza geri dönüyoruz. Pide ve pizza yemekten 1 kilo aldım. Can da biraz göbek yaptı sanki.
Bu arada bu arkadaşlar nasıl bu sıcakta tüm gün yatıyorlar güneşin alnında bilemiyorum. Geldiğimden beri elimde şile bezi bir örtü devamlı ter siliyorum –hatta şemsiyenin altında bile- ama yok bu soğuk yerden gelen dostlarımızın güneşe bu kadar dayanıklı olmaları beni delirtiyor.
Önemli not 1: Gördüğünüz fotoğraf Japonya’da bir halk havuzu değildir.
Önemli not 2: Ben yazıyı piloka koyana dek tatil bitti. Tatil köyünü Remazan’ı yatarak geçirmek isteyen Almanya’da yaşayan Türk aileler bastı. Esmer kırık Türkçeli bebeler her şezlongun altından çıkar oldu. Tam zamanı gelmişti, döndük…